Dört Şehir | Dört Harika | Barok Müzik Akşamları
- Haydar Hakan Turhan
- 27 Şub 2024
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 Mar 2024
Müzik, dünyamızın en varoluşsal ve naçizane fikrimce en devrimsel buluşu. İnsanı müzik kadar etkisi altına alabilen, onun kadar vurucu ve duygusal olarak harekete geçirebilen başka bir olgu bana sorarsanız yok. Doğayı taklit ederek başlayan bu olağanüstü serüvenin geldiği noktayı kalbimizde tarttığımızda, müziğin artık taklitten de öte kendi çağlarını yaratarak, usta ve yaratıcı ellerde nasıl önemli bir sanata ve meziyete dönüştüğünü kendi duygularımızda yakalayabilmemiz mümkün. Yalnızca bireysel olarak değil, kitleler için de ne kadar önemli olduğunu dini ayinlerde, devrimlerde ve çağ açıp çağ kapatan tüm toplumsal olaylarda dahi hiçbir liderin ve toplumun müziksiz bir harekete kalkışmadığını görebilirsiniz.
Günümüzde ise müzik artık her kulakta, farklı farklı şekillerde cereyan etmeye devam ediyor. İnsanlar her ortamda onları çepeçevre saran, kendilerine tamamlanmış hissini tattıran tüm eserlere hiçbir çaba gerektirmeden rahatlıkla erişebiliyorlar. Yaşanan tüm bu gelişmelere ve kolaylıklara rağmen müzik değerinden hiçbir şey kaybetmeden ve hatta katlanarak hayatımızın başköşesinde olmaya devam ediyor.
Müzik benim için hayatımın her anında ölümsüz bir tutku oldu. Basmakalıp bir söz gibi durabilir lakin müziksiz bir hayatın tatsız ve yaşanılmaz olduğunu düşünenlerdenim. Sebebi ise müziksiz kalmış bir ruhun gözümde soğuk ve renksiz bir duvardan farksız olmasıdır. Böyle bir ruhun hayatın hiçbir anından tat alamayacağına ve ömrü boyunca lezzetsiz bir hayat süreceğine emin olmamdandır.
Tutkulu bir dinleyici olarak, görece günümüz eserlerine daha hâkim bir müzik kültürüne sahip olsam da kendi çağları içerisinde bestelenen, farklı kültürlere ve dönemlere ait eserleri dinlemek de benim için ayrı bir keyif oldu her zaman. Lakin gün geçtikçe günümüz eserlerinde ortaya çıkan ve giderek artan yavanlık ve daha gerçekçi bir tabirle “vasatlık” beni günümüz eserlerinden ciddi ölçüde uzaklaştırmaya ve ruhumu daha çok doyurmaya muktedir olacak yeni arayışlara yöneltti.

Müziğin asla var olanla yetinilecek basit bir ruh tedavisi olmadığını artık biliyorum. Müzik aksine uğrunda çaba gerektiren, izi sürülmesi gereken, sonsuz olasılıkları içerisinde barındıran sınırsız bir evren.
Gökyüzüne baktığımızda bizleri içerisine çeken kozmosun anlamlandırmakta aklımızın yetmediği sınırsızlığı bizleri nasıl büyülüyorsa, kulağımıza çalınan ve aşina olduğumuz notalarla oluşturulabilecek sonsuz olasılıktaki eserlerin sınırsızlığı da bir o kadar büyüleyici ve akıl almaz.
Müzikle ilgili kanaatimce bu denli sağlam temellerde kesin yargılara erişmem, elbette sevgili eşim Yıldız Çiçek ile tanışmam sayesinde mümkün oldu. Yaklaşık bir sene öncesine kadar bu topraklarda popüler olmuş ve olan günümüz eserleri ve bu coğrafyanın kendine has tek sesli eserleri ile haşır neşir olurken, bugün ise hayatımın büyük bir bölümü farklı kültürlere ve çağlara ait çok sesli eserler ile dolup taştı. Müziğin ne kadar sınırsız bir derya olduğunu fark etmem de işte tam bu vesile ile hâsıl oldu.

Benim için yepyeni bir yolculuk başlıyordu. Bu toprakların çok ötesinde, evrensel bir yolculuktu bu. Dört yüz yıl öncesine dayanan ve eserleri bugün bile aynı heyecan ve tutku ile icra edilen bu eserleri tanımam, beni ve en önemlisi ruhumu besleyen eşsiz bir seyahate dönüştü. Seyahat diyorum çünkü Barok döneme ait bu
eşsiz eserler, Ethem Emre Tamer öncülüğünde, bugün Anadolu’nun farklı köşelerinde icra ediliyor ve insanlarımıza tanıtılıyor.
Benim bu seyahatlerdeki ilk durağım Antalya oldu. AKM Aspendos Salonu’nda gerçekleşen, solistler kemanlarda Ethem Emre Tamer, Ebru Tamer ve çembaloda Yıldız Çiçek Sivri’nin katıldığı ve Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın eşlik ettiği, Evaristo Felice Dall’Abaco, Christoph Graupner, Jean Philippe Rameau, Georg Philipp Telemann, Andrea Falconieri gibi Barok döneme ait bestecilerin eserlerinin yer aldığı, Türk müzisyen ve besteci Can Atilla’nın 2022’de Ethem Emre Tamer için özel olarak bestelediği Barok Stilde La minör Keman Konçertosu’nun da bulunduğu, nazarımda eşsiz bir konserdi.


Benim için bu kadar özel olmasının sebebi yalnızca eserlerin ve o günki icranın güzelliğinden değildi. Bildiğimiz ve bugün her yerde dinlediğimiz tek sesli eserlerin aksine çok sesli müziğin muhteşem ahengini kulaklarımla duymak ve notaların salon içerisindeki dansını hayalen dahi olsa gözlerimle görebilmek benim için inanılmaz bir deneyimdi. Ayrıca Barok ve Klasik müzik tarzının yalnızca belli bir zümreye ait olmadığını anlamak ve görmek açısından da oldukça önemliydi. Öyle ki içinde müziği bir tutku olarak yaşatan ve müziksiz bir hayatı düşünemeyen herkesin bu müzik tarzını muhakkak bir salonda deneyimlemesi gerektiğini savunmaktayım. Özellikle konser salonunda diyorum çünkü bu müzik tarzının o salon içerisinde sizi ne kadar etkilediğini gördüğünüzde ve sizi bir girdap gibi içine çektiğine şahit olduğunuzda emin olun sizler de benim gibi hayrete düşeceksiniz. Kendi özeleştirimi de yapmam gerekirse, yolun yarısı eden ömrümün bugününe kadar geçen sürede, Barok müzik tarzına bu kadar yabancı kalmamı ise kendime hiç yakıştıramıyorum.
Antalya’da başlayan yolculuğumuzun bir sonraki durağı ise İzmir’di. Karşıyaka Oda Orkestrası veya popülerleşen ismiyle KODA’nın aynı solistlere eşlik ettiği, sezonun kapanış konseri olan ve Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen konserde, Antalya konserinde de yer alan eserlerin aynısı icra edildi.

Fakat birebir aynısı diyebilmek imkânsızdı çünkü müziğin aynı eserler dahi olsa farklı ellerde nasıl daha farklı yüceliklere sahip olabileceğini görmek beni bir kez daha şaşırtmaya yetti.
Üç gün süren provalar sonunda gerçekleşen konserde de görülüyordu ki eserler aynı olsa da Ethem Emre Tamer’in eserlere tekrar yoğunlaşarak notaları yeniden yoğurması ve KODA’nın bu yorumu en doğru şekilde icra etmesi ile konserler, üzerine koyarak seyircileri büyülemeye devam ediyordu.
2023 Mayıs ayında gerçekleşen İzmir konseri sonrasında bu seferki durağımız, başkentimiz Ankara idi. Solistler Ethem Emre Tamer, Ebru Tamer ve Yıldız Çiçek Sivri ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçılarının, 22 Ocak’ta Mavi Salon’da birlikte gerçekleştirdiği “Barok Akşamı” konseri ise adeta Barok müziğin bu topraklarda sesini duyurduğu ve ben buradayım diyerek başkaldırdığı bir konser oldu.

Salonun akustiği ve sanatçıların eserleri icra etmekten de öte adeta yaşıyor oluşları izleyenlerden de karşılık buldu ve CSO Ada 22 Ocak tarihinde muhteşem bir konsere ev sahipliği yaptı. Ankara konseri için ayrı bir pencere açmam gerekiyor çünkü bu konserdeki son iki eser, diğer konserlerden farklı olarak iki ayrı besteciye aitti. Henry Purcell’in Curtain Tune on a Ground Timon of Athens Masque eseri ve Domenico Gallo’nun La Follia adlı eseri icra sırasında seyircileri benzeri görülmemiş bir duygusal fırtınanın içerisine soktu. Bir de üzerine çellist Yusuf Çelik’in muhteşem performansı da eklenince, konser sonunda salon tabiri caizse yerinden sıçrayarak ayağa kalktı ve tüm coşkusu ile sanatçılarını bağrına bastı.
Barok Akşamı konserlerinin son durağı ise Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası ile birlikte 22 Şubat tarihinde Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Orhangazi Salonu’nda gerçekleştirilen konser oldu. Ankara’da icra edilen eserlerin aynısının yer aldığı konserde, eserlerin zorluğu da dikkate alındığında, iki gün gibi kısa bir sürede prova edilmiş olmasına rağmen orkestra üyelerinin azmi ve çabası ile çıkarılan konser Bursa seyircisini tam anlamıyla büyüledi.

İlk eserden başlayarak seyirciyi bir an olsun kendinden koparmayan eserler ve icralar yine son iki eserde seyircileri duygusal olarak zirveye taşıdı. Özellikle yaşça genç izleyicilerin Bursa’daki konsere ayrı bir ilgi gösterdiğini belirtmem gerekiyor ki hem konser esnasındaki tavır ve tutumlarıyla hem de kılık kıyafetleri ile bu konsere ne kadar yüksek seviyede önem verdiklerini görmek beni oldukça sevindirdi.
Bir sonraki durağımız, bir yıl aradan sonra yeniden İzmir olacak. 27 Nisan’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin ev sahipliği yapacağı konserde Antonio Vivaldi’nin eşsiz eserleri de yer alacak. Tekrar etmekte bir beis görmüyorum; gerçek sanatçılar tarafından icra edilen harika eserleri dinlemek gerçekten ayrı bir keyif. Müziğin yalnızca tek düze olmadığını, farklı seslerin muhteşem bir uyum ve ahenkle bir araya geldiği eserleri dinlemek, inanın insanı daha önce hiç gitmediği diyarlara götürüyor.
Comments